Milattan Önce 776 yılından bu yana devam eden Olimpik Oyunlar veya kısaca Olimpiyatlar M.S. 393 yılında bir pagan festivali oldukları gerekçesiyle yasaklanmışlardı. Çünkü oyunların çıkış noktası, Yunan tanrısı Zeus’a yaranmaktı. Yasaklanmalarından 1500 yıl sonra, bir Fransız eğitimci olan Baron Pierre de Coubertin’in önerisi ile bu antik gelenek tekrar canlandırılmaya başladı. Böylece günümüzde de devam eden Yaz Olimpiyatları –yeniden- doğmuş oldu (ilk kış olimpiyatı ise 1924’te gerçekleştirildi).
Şimdi gelin bakalım daha ne enteresanlıklar yaşanmış bu yıllardır sportmenlik çerçevesinde süregelen rekabet ortamında…
1. Madalyalar
1896 yılında Atina’da gerçekleştirilen ilk modern olimpiyatta birincilere gümüş madalya ile birlikte zeytin dalları veriliyordu. İkincilere bronz madalya alırken, üçüncülere ise üçün biri veriliyordu. 1900 yılındaki Paris Olimpiyatlarında ise, birinci gelenlere altın madalya yerine, daha değerli kabul edilen tablolar hediye edilmişti. İlk altın madalya ancak 1904 yılında Amerika Birleşik Devletleri, St. Louis’de gerçekleştirilen olimpiyatta verildi.
Gerçek altından yapılan son madalya ise 1912’de Stockholm Olimpiyatlarında verildi. O günden bu yana verilen “altın” madalyalar gümüş üzeri altın kaplama –ikincilerin eskisi kadar üzülmelerine gerek yok mu acaba?
2. Eski Yunan’da Çıplak Yarışan Atletler
Evet, çıplak atletler… Hatta göze daha iyi görünmek için yarışmaya başlamadan önce bir güzel zeytinyağına batırılıyorlardı. Gymnasium, jimnastik, ya da GYM hepsi Yunanca’daki “gymnos” kelimesinden türemiş, o da “çıplak” demek. Antrenmanlarını da bu şekilde gerçekleştiren antik Yunanların bu adetinin günümüze uzanmaması fena olmamış. Antrenman yaparken iPod’u neremize bağlayacaktık?
3. Olimpiyat Halkaları
Olimpiyat bayrağında sıralı duran 5 halka Afrika, Asya, Avustralya, Avrupa ve Amerika (güney ve kuzey) kıtalarını sembolize eder ve “dostluk çerçevesinde birbirlerine bağlı” oldukları söylenir. Dünyadaki ulusal bayrakların her birinde bu renklerden –mavi, siyah, yeşil, sarı ve kırmızı- en azından bir tanesi mutlaka yer alır.
4. Televizyon ve Olimpiyatlar
“Ve start verildi sayın dinleyiciler. Usain Bolt koşuyor, koşuyor, koşuyor, koşuyor, …, koşuyor, durdu, yok durmamış, devam ediyor, koşuyor, koşuyor, koşuyor…”. Günümüzde HD televizyonlarımızda en ince detayına kadar takip edebildiğimiz olimpiyat oyunlarını hala radyodan dinliyor olsaydık sanırım benzer tablolar doğabilirdi. Hatta 1936 olimpiyatlarına kadar durum çok da farklı değildi.
Berlin’deki 1936 olimpiyatlarında –ki Nazi olimpiyatları olarak da bilinir- ilk televizyon yayını gerçekleştirildi, ancak o zamanlar hala dünya çapında bir TV yayını yapmak mümkün değildi. Bunun için 1960’ları beklemek gerekti.
5. Olimpik Sporcuların En Genci ve Yaşlısı
En genç “olimpiyatçı” Yunan Dimitrios Loundras’tı. 1896 yılında, 10 yaşında olimpiyatlara katılan bu “ufaklık” bir bronz madalyayı da kapmıştı. Hayatını ise Yunan Ordusunda bir amiral olarak tamamladı. En yaşlı olimpiyatçı ise 72 yaşında gümüş madalya kazanan İsveçli Oscar Swahn’dı. Yani en genç ve en yaşlı olimpist arasında 62 yaş fark vardı.
Şimdi sizin yaşınız sebebiyle spordan uzak durma bahanenizi bir daha duyabilir miyiz?
6. Çıplak Ayaklı Koşucu
Günümüzde gerçek bir maraton mesafesi 42,195 km’dir. Bu kadar kilometreyi koşmak için akıl sağlığından önce vücut sağlığı lazım gelir. Haliyle, koşucuların bir numaralı ekipmanı da spor ayakkabılarıdır. Ancak geliniz görünüz ki, 1960 yılında Roma’da gerçekleştirilen olimpiyatta, Etiyopya’lı Abebe Bikila, 42 kilometrelik bu maraton mesafesini çıplak ayakla koşmuştur.
Sadece koşmakla kalmamış, bir de birinci olarak altın madalyayı kazanmıştır.
Şimdi de son model spor ekipmanlarına sahip olmadığınız için başarısızlık bahanelerinizi alalım lütfen. Benimki şort mayoyla uzun mesafeler yüzmedeki zorluktu mesela 🙂
7. Olimpiyatlar hiç iptal edildi mi?
4 senede bir gerçekleştirilen -1994 yılından beri 2 senede bir kış ve yaz olarak ayrılmıştır- olimpiyatlar tarih boyunca sadece 3 kez iptal edilmiştir. Her 3 iptal sebebi de savaş yüzündendir.
İptal olan olimpiyat oyunlarından ilki 1916 yılında Berlin’dekidir. Sebep, I. Dünya Savaşıdır. Diğer ikisi ise II. Dünya Savaşı yüzünden iptal edilen 1940 Helsinki ve 1944 Londra Olimpiyatlarıdır.
8. Doping Sebebiyle Verilen İlk Ceza
1968 Meksiko-City olimpiyatlarında gerçekleşmiştir. 1968 yılına kadar kimse doping yapmadı mı? Bence kimse yakalanmadı. Ama 1968 yılında kanında yasaklı bir madde bulunduğu için pentatlondan alıkonulan Hans-Gunnar Liljenwall bence cezalandırılmak yerine tebrik edilmeliydi.
Çünkü, pentatlon yüzme, atıcılık, binicilik, eskrim ve 3000 metre krostan, yani 5 farklı disiplinden oluşan bir müsabakalar serisidir. Liljenwall dayının ceza almasına sebebiyet veren yasaklı madde ise alkoldür. Adam o kafayla bu müsabakaya girmeye niyet etmişken, cezalandırmak neden?
9. Londra ve Olimpiyatlar
Olimpiyatların son ev sahibi (2012) Londra’nın Olimpiyatlar ile enteresan bir geçmişi var. Örneğin en uzun olimpiyat 187 gün, yani 4488 saat, olmadı 269.280 dakika ile 1908 Londra olimpiyatı.
En uzun sürenin yanı sıra en çok olimpiyata ev sahipliği yapmak 3 kere ile yine Londra’nın. Paralimpik oyunlara ev sahipliği yapan ilk kent de yine Londra (1948).
10. Beyaz Adam Koşamaz!
Olimpiyatlarda 100 metreyi 10 saniyenin altında ilk 1968 yılında bir siyahi atlet koştu. Bundan sonra defalarca kez 100 metreyi 10 saniyenin altında koşan atletler oldu, hatta son yarışta Usain Bolt bu mesafeyi 9,69 saniyede katetti –ki kendisinin sona doğru biraz yavaşladığını bile söyleyebiliriz.
Ancak bu güne kadar 100 metre mesafeyi 10 saniyenin altında koşan bir tek beyaz tenli sporcu bulunmuyor.
Koşucu arkadaşlara buradan selam olunur 🙂
harika
Teşekkür ederim, beğendiğinize sevindim 🙂
Alkol olaylarına çok güldüm :))) adam başka türlü göze alamadı :)))
name
Wayne Tollett